BİZİM KÖY

Köy Enstitüleri Türkiye köylerinin çehresini değiştiremediler. Topu topu altı yedi yıl sürebilen bir eğitim programıyla Türkiye köyü zaten değişemezdi. Enstitülerin en büyük yararı, köy çocukları içinden eli kalem tutan yazarlar yetiştirmesidir. Bu çocuklar, enstitülerinin ikliminden yararlanarak, 1940 solculuğunun da enstitü öğrencilerini etkilemesi sonucunda köy gerçeğini dile getirmeye, Yüksek Köy Enstitüsünün çıkardığı dergideki yazılarından başlayarak edebiyat dünyasında adlarını duyurmaya başladılar.

Enstitü mezunu yazarlardan Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Mehmet Başaran, Dursun Akçam, Ali Yüce kuşağından 1930 doğumlu Mahmut Makal da aramızdan ayrıldı.

Makal ününü önce Varlık dergisinde bölümler halinde köy notları halinde yayınlanıp sonra kitap haline getirdiği Bizim Köy kitabıyla yaptı. 1950 seçimlerinden önceydi. Tek Parti döneminin halk düşmanı hükümeti iktidardaydı. Köylerimizi geri ve yoksul gösteriyor diye onu komünistlikle suçladılar ve hapse attılar. Demokrat Parti de halkın yoksul bırakıldığının propagandasını yapıyordu. İktidara gelir gelmez Makal’ı hapisten çıkardı ve Cumhurbaşkanı Bayar, Makal’ı köşkte konuk ederek onurlandırdı. Ne var ki, Demokrat Parti yönetimi de antikomünizmde CHP’nin yolunu izledi. “Stratejik Müttefik” Amerika da başka türlüsüne izin veremezdi. O da Enstitülülere göz açtırmadı.

Bizim Köy kitabı, Türkiye’de köylerin durumunu ortaya seren ilk kitap olarak kabul edilir. Öyleyse şu soruyu sormakta haksız mıyız? Bütün bir Cumhuriyet dönemi yazarları köyü, köyün sorunlarını neden yazmadılar? Neden sınıf çelişkilerini dile getiren Sabahattin Ali, Rıfat Ilgaz, Nazım Hikmet gibi toplumcu sanatçılara kan kusturdular? Bunun en kestirme açıklaması şudur: İktidara çöreklenmiş burjuvazi bir an önce zenginleşmek istiyordu. Milli geliri halk kitleleri ile bölüşmek istemiyordu. Bunun için devlet zorunu yürürlüğe koymak en kestirme yoldu. Öyle ki, 1920 solculuğu ile bütün bağlar kopartıldı ve bu solculuk hatırlanması bile tehlikeli olan, unutturulan bir akım olarak derinlere gömülerek üstü betonla örtüldü!

Benim kuşağım Bizim Köy’ü 1950’lerin sonlarında ve 1960’ların başlarında okuyabildik. Anlatılanlar bizim hayatlarımıza ne kadar da benziyordu! Kız kardeşim Fatma, okumaya düşkündü. Bizim Köy’ü, lahana doğramakta, ip eğirmekte, fasulye sivitlemekte olan anneme de okuyordu. Kitaplarda köylülerin işine yarayan ve onların anlayacağı şeyler olmadığını zanneden annem de gerçeklerin bu kadar akıcı ve duru bir şekilde anlatılmasına şaşıp kalıyordu.

Bizim Köy, köy edebiyatında bir çığır açtı. Türkiye’yi bayram söylevlerinden değil, asıl gerçeği ile tanımak isteyen yabancıların da ilgisini çekti.

Türkiye’nin halkçı yazarları, köşk şairleri Behçet Kemal Çağlar, Faruk Nafiz Çamlıbel gibilerinin değil, Nazım Hikmet gibi şairlerin, Mahmut Makal gibi gerçekçi yazarların mirası üzerinden devam ettiler.  Şimdi bu ayrışma basında, edebiyatta, tarih yazımında Saray’la devrimci demokrat aydınlar asındadır.  Aynen tek parti döneminde olduğu gibi halkçı aydınların bir kısmı ya hapislerdedir, ya hapis tehdidi altındadır. Üniversite susturulmuştur.

Makal’ın ölümü size de bunları hatırlatmış olmalı… (Ayvalık, 11 Ağustos 2018)

206 total views , 1 views today

Leave a Reply