EĞİTİMDE NEREDEN NEREYE?

EĞİTİMDE NEREDEN NEREYE?

Zeki Sarıhan

Tarih sınıf mücadelelerinden ibarettir. Bu tarihsel kavganın konularından biri de eğitimdir Binlerce yıl öncesine kadar gider.

KÖLE SAHİPLERİNİN EĞİTİM DÜZENİ

Eğitimciler, eğitimi “İstendik davranışlar kazandırma” diye tanımlıyorlar. Dolayısıyla eğitim mutlaka iyi bir şey demek değildir. Eğitimle melek gibi insanlar da katil sürüleri de yaratmak mümkündür. Binlerce yıl süren kölecilik döneminde devlet eğitimi, köle sahiplerinin çıkarlarına uygun olarak verildi. Mezopotamya’da, Mısır’da, Çin’de, Roma’da… Eski Yunan’da demokrasinin en yaygın olduğu Atina devletinde insanların dörtte üçü hiç bir hakları olmayan kölelerden oluşuyordu. İnsanlık buna nasıl tahammül edebildi, şaşılacak şeydir.

Fakat toplumlarda eğitim anlayışı, köle sahiplerinin programlarından ibaret değildir. Gücü oranında direnen ezilenlerin hep bir eğitim görüşü olmuştur. İstanbul Boğazındaki gibi üst akıntı yanında altta da ters yönde bir akıntı vardır. Değilse köle ayaklanmalarını neye yormak gerekir?

TANZİMAT BATILILAŞMASI

Selçuklu ve Osmanlı’nın eğitim kurumu olan medrese, feodalizmin özelliğine uygun olarak çok yavaş gelişmiştir. 19 Yüzyıl’a gelindiğinde medrese artık işlevini yitirmişti. Tanzimat’la birlikte yönetici sınıf ve aydınlar, eğer ileri Avrupa’nın eğitim sistemini almazlarsa devletin yıkılacağını anladılar ve eğitimde Fransa’yı örnek aldılar. Modern Türkiye’nin başlangıcı 1839 Tanzimat’ın ilanıdır ve Türkiye bunu milli bayram ilan etse yeridir. Ama artık çok gerilerde kaldı. AKP sözcülerinden bir kısmı “Yüz yıllık parantezi kapatıyoruz” diyerek Tanzimat’la başlayan Batılılaşmayı işaret ediyor, diğer bir kısmı paranteze almak istedikleri tarihi 80 yıl daha geriye atıyor. İşte o tarih modern hukuk, yaşam ve eğitime kapılarını açan Tanzimat’tır. Ben “Bu 175 Yıllık Bir Meseledir” diye bunun için tekrarlayıp duruyorum.

“Değişen Eğitim Sistemi ve Çocuklarımız” paneli (2 Mart 2018)

Batılılaşma akımı 33 yıllık Abdülhamit rejimi içinde de devam etti. 1908 İkinci Meşrutiyetinden sonra hızlandı.

DOĞU VE BATI’YA KARŞI

Kurtuluş Savaşı yılları özel bir konumdadır. Maarif vekili olarak Türkçü Hamdullah Suphi’nin 15 Temmuz 1921 tarihinde açtığı Maarif Kongresi’nde Mustafa Kemal Paşa eğitimden beklentilerini “Doğunun ve Batının etkilerimden uzak milli bir eğitim” olarak ifade etmiştir. Batıcı modern bir görüşe sahip olan Mustafa Kemal’in böyle konuşmasının nedeni TBMM’nde muhafazakâr mebusların önemli bir ağırlığa sahip olmasıdır. Batı emperyalizmiyle savaşılmakta oluşu da böyle söyletmiş olmalı.

Zafer’den sonra muhafazakârlar yeni yönetimde yer almadığı için bu söylem değişti, 3 Mart 1924 Tevhidi Tedrisat Yasası’yla medreseler kapatılarak bu ortaçağ kurumu kanun dışı ilan edildi. İkili yapıya son verilerek laik eğitim güçlendirildi.

Yeni rejimin eğitim gören gençlikten beklentisi, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın 1927’de söylediği Nutkun sonunda yer alan ve “Ey Türk Gençliği” diye başlayan hitabe ile çizildi. Gençliğin birinci görevi “Türk istiklalini ve Türk Cumhuriyetini ilelebet korumak ve savunmak”tı.  1930’larda devletin baskın ideolojisi Türk Milliyetçiliğidir. Reşit Galip tarafından yazılan ve bütün ilkokullarda 1933’ten başlayarak her sabah söylenen “Türküm, doğruyum, varlığım Türk varlığına armağan olsun!” diyen öğrenci “Ant”ı bunun ifadesidir.

DÜNYA KÜLTÜRÜ

Cumhuriyet’in Kuruluş Dönemi 1923-1950 zaman dilimidir. Eğitim anlayışı açısından bu dönemde görülen bir farklılık genellikle gözden kaçar. 1939’da Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanı olmasıyla dünyaya uygarlığın Ortaasya Türklerinden göçlerle yayıldığı tarih tezi, yerini evrensel bir uygarlık anlayışına bıraktı. Doğu ve Batı klasiklerinin bakanlık tarafından çevrilip dağıtılmasının nedeni budur.

KÖY ENSTİTÜLERİ

Öğretmen yetiştirme alanında da bu dönemde yeni bir anlayış ortaya çıktı. Köy Enstitüleriyle (1940) romantik köycülüğün yerini köye Kemalizm’i götürecek, köyde modern üretim ve kalkınmayı sağlayacak eleman yetiştirme dönemi başladı.  Fakat bu okullarda halkçılık (sosyalizm) düşüncesinin filizlenmesi iktidarı ürküttü, bu projeden vazgeçildi. Enstitüleri klasik öğretmen okullarına çevirdiler. Köy öğretmeni yoluyla köyde iktisadi ve sosyal bir dönüşüm sağlama düşüncesi zaten başarısızlığa mahkûmdu. Çünkü ağır vergiler nedeniyle köyde sermaye birikimi olamıyordu. Bu ancak ne yazık ki 1950’den sonra Amerikan sermayesi ve teknolojisinin Türkiye’ye girişi ile mümkün olacaktır. Bu da ülkeyi ABD’ye bağımlı hale getirecektir.

4 K

1950-1960 Demokrat Parti döneminde Amerikancı bir kalkınma ve demokrasi modeli geçerlidir. Eğitime artık Amerikalı uzmanlar yön vermektedir ve Amerika’ya götürülüp eğitilen uzmanlar işbaşındadır. 4 K (Kafa Kol, Kalp Kuvvet) gibi 10-18 yaş çocuklarının kulüpleri yaygındır. Halkçı eğitimciler gene ağır takip altındadır.

DEVRİM İÇİN EĞİTİM

Eğitimde hedeflerin döneme ve sınıflara göre nasıl farklılaştığını tarihin izini sürerek anlamaya devam edelim: 27 Mayıs 1960 Devrimi Kemalizm’in demokrasi ile güçlendirilerek güncellendiği bir dönemdir. İkinci Dünya Savaşı sonunda Asya ve Afrika’da gelişen bağımsızlık,  demokrasi ve sosyalizm akımı biraz da gecikmiş olarak Türkiye’ye ulaşmıştır. Kitleler dalgalar halinde uyanarak örgütlenmişlerdir. Bu konuda başı iççiler ve öğretmenler çekmektedir. Devletin başına birkaç yıl içinde Demokrat Parti’nin devamı olan Adalet Partisi geçmişse de demokratik hareketler ters bir akıntıyla iktidara talip olmaya başlamıştır. Bu dönemin eğitim açısından en özgün ifadesi 1968’de TÖS’ün topladığı Devrimci Eğitim Şurası’dır. TÖS Genel Başkanı Fakir Baykurt’un ifadesiyle öğretmenlerin görevi “devrimci tavırlı öğrenci yetiştirmek”tir. Bu şûrada 1933’ten beri söylenen öğrenci Andı da güncellenmiş ve “Türküm, devrimciyim” diye başlayan bir ant hazırlanmıştır.

Daha sonra neler olduğu gelecek yazıda. (6 Mart 2018)

zekisarihan.com

 

Loading

Leave a Reply