Tunceli İzlenimleri-1: KÜRT, KIZILBAŞ, KOMÜNİST

Tunceli İzlenimleri-1

KÜRT, KIZILBAŞ, KOMÜNİST

Türkiye’de merkezlerini görmediğim dört il kalmıştı. Siirt, Şırnak, Osmaniye ve Tunceli. 21-25 Temmuz günlerinde Tunceli’yi aradan çıkardım. Gezme meraklıları için söylüyorum: Başka ülkeleri gezme hevesine kapılmadan önce Türkiye’yi gezip her yerin suyundan birer avuç da olsa için, güzelliklerini, hatta harikalarını görün, insanlarıyla iki kelam edin. Zihniniz açılır.

Hele Tunceli’yi görmek, pek çok şeye bedeldir. Ülkemizin en sarp doğasına ve doğası gibi en aykırı insan yapısına sahip bu ilimizde birkaç gün geçirmek pek çok şeye bedeldir. Bunu anladım.

Anadolu Jet uçağı sizi Esenboğa’dan alıp yaklaşık bir saat içinde Elazığ havaalanında indirdiğinde Vip Tuncelililer minibüsünde yeriniz önceden ayırtılmış değilse Elazığ merkezde Hozat minibüs yazıhanesine gidip oradan yarım saatte bir kalkan minibüse binmek zorundasınız.

Tunceli’ye iki yoldan da gidiliyor. Biri Keban baraj gölünün kıyılarını izleyerek Kovancılar’dan, Perî çayından geçip Tunceli’ye ulaşan asfalt, diğeri Pertek üzerinden Keban baraj gölündeki tekneleri de kullanarak gideceğiniz yol. Birincisi 136 km. ikincisi baraj gölü hariç 75 km. ama daha virajlı ve yeni yol yapımı ile zaman alıyor. İkisi de iki saat sürüyor. Giderken birinci yolu, dönerken ikincisini kullandım.

Kent merkezinin denizden yüksekliği 1014 metre olan, Türkiye yüzölçümünün yüzde 1’i kadar toprakları kapsayan Tunceli ili, 80.000 kadar nüfusu barındırıyor. Bunun 33.000’i il merkezinde oturuyor.

Elazığ üzerinden dönüş de içinde olmak üzere dört gün bu ilde, bir otelde kaldım. Çarşı pazarı dolaştım. Pülümür Çayı üzerinde üç arkadaşla bir otomobil yolculuğu yaptım ve ayaklarımızı suya sokarak onlarla bira içtik. Bazı toplum önderleriyle ve vatandaşlarla sohbet ettim. Kitapçılara uğradım. Kentte çıkan bir gazetede oturdum.  Meydanda konser dinledim. Bir gün de Ovacık’a giderek hem Munzur suyunun çıktığı yeri gördüm, hem de Belediye Başkanı ile bir görüşme yaptım.

Okurlarımın gezi izlenimlerimi merakla beklediklerinin farkındayım. Bunu facebookta paylaştığım bir nottan ve üç fotoğrafa gösterdikleri ilgi ve koydukları notlardan anlıyorum.

 

TERÖRE KARŞI YÜRÜYÜŞ

Tunceli yakınlarında Pülümür deresi üzerinde memleketi olan Gümüşhane’ye giderken PKK tarafından öldürülen Necmettin öğretmen için yapılan bir toplantıda CHP İl Başkanı Ali Rıza Güder’in yaptığı konuşma sosyal medyada büyük ilgi görmüş. Pek çok telefon aldığını söyledi. 21 Temmuz Cuma günü Tunceli Merkezde CHP’nin düzenlediği terörü lanetleme yürüyüşüne yetişemedim. Bu yürüyüşün nasıl geçtiğini ve eyleme kaç kişinin katıldığını birçok kişiye sordum. Yürüyüş için Ankara’dan gelen yedi CHP milletvekilinin akşam il yöneticileriyle birlikte  Grand Şaroğlu Hotel’de yemek yediklerini öğrenerek yanlarına gittim. Bir saat kadar oturarak sohbetlerini dinledim. Yürüyüşe 600 ile 1.000 kişinin katıldığını söylediler. Fakat daha sonra konuştuklarımdan hiç kimse bu bilgiyi doğrulamadı. Katılımcıların 40-40 kişi olduğunu, bunun da valilik personelinden oluştuğunu söylediler. “Yürüyüş fotoğrafı ortada” diyorlardı. Peki, Tuncelililer bu yürüyüşe neden ilgisiz kalmışlardı? Gencecik bir öğretmenin suçsuz yere öldürülmesini kınamak gerekmez miydi?

Gözlemlerim doğruysa Tunceli halkının ezici çoğunluğu bu konuda şöyle düşünüyor: “Bu yürüyüş CHP milletvekili Gürsel Erol’un hükümete yaranmak için düzenlediği bir eylemdir.  Kim bilir bunun karşılığında kaç ihale alacak! Vali de personeliyle birlikte bu yürüyüşteydi. MHP de yürüyüşü destekliyordu. Tayyip Erdoğan da telefonla Gürsel Erol’a teşekkür etmiş. Tunceli’de sivillerin devlet terörüyle öldürülenler karşısında ses çıkarmaması anlamlı. Ayrıca bu mitinge katılmak cesaret işidir. Köye gittiğinde adamdan bunun hesabını sorarlar…” Öldürülen öğretmenin bir ihbarcı olduğu gibi söylentiler de dolaşıyor.

Yalnız bu olay bile Tunceli’de devlet-halk ilişkisinin ruhen nasıl kopmuş olduğunu gösteriyor. Burada devletin ve devlet partisinin hiçbir toplumsal tabanı yok. Yaşlılar daha çok CHP’li, gençler ise radikal sol örgütleri tutuyorlar.

ÜÇ K.

Eskiden bir Tuncelilinin ne kadar ayrıksı ve resmiyetin değerlerine aykırı bir insan olduğunu anlatmak için, kendileri tarafından da kullanılan bir ifade vardı: Kürt, Kızılbaş, Komünist (3 K). Bu gezimde onların “Kızılbaş yerine “Alevi” kimliğini kullandıklarını gördüm. Kürt olduğunu söyleyen var, fakat Tuncelilerin özellikle il merkezi düzeyinde benimsedikleri kimlik Zaza olmaları. Herkes Zazaca biliyor. Konuştuğum kişilerden biri kadın, diğeri 87 yaşında bir erkek Türkçeyi çat pat konuşabiliyorlardı. Kimileri Zazacanın Kürtçenin bir lehçesi olduğunu, çoğunluk ise ayrı bir dil olduğunu söylüyor. Komünistliğe gelince: Burada herkes onun farklı bir anlayışının mensubu veya sempatizanı.

Belediye’yi ziyaret etmeyi düşünüyordum fakat hükümet HDP Belediye eşbaşkanlarını tutuklamış. Personelin çoğu da görevden alınmış. Şimdi orayı valilik yönetiyor! HDP il örgütünü de şimdi orada kimse yoktur uyarısıyla ziyaret edemedim. Uğradığım KESK de, EMEP de kapalıydı. Mensupları gazete dağıtımına çıkmışlar. Eğitim-Sen il başkanı Fen Bilgisi Öğretmeni Süleyman Güler, 86 KESK mensubuyla birlikte meslekten atılmış. Onunla işlettiği kahvehanenin önünde görüştüm. Atılan arkadaşlarının birkaçı daha çay ocağı açmış.  Gerisi tarım, arıcılık gibi işler tutmuşlar. Tunceli’de 1600 eğitim çalışanı varmış. Bunlardan 1200’ü öğretmenmiş ve 1100’ü Eğitim-Sen üyesi imiş. İl çapında hükümet yanlısı Eğitim-Bir-Sen’in üye sayısı 250 kadarmış. Türk Eğitim Sen ve Eğitim-İş üyeleri ise bir kaçı geçmiyormuş.

AKP ve Vatan Partisi’nin burada birer tabelasının bulunduğunu ancak bir tabanlarının olmadığını söylediler. Tanıştığım Vatan Partili biri partiye hâlâ bağlı. Fakat parti yöneticilerinin eleştiri kabul etmediğini, “Türkiye adalette altın devrini yaşıyor” demenin ise vahim bir hata olduğunu söylüyor. Genel başkanın bu konuda bir özeleştiri yapacağını umuyor.

Demokratik Alevi dernekleri Federasyonunun genel başkanı Dursun Demirtaş ile de “Sanat Sokağı” denilen mekânda konuştum. Beşi İstanbul’da, ikisi Ankara’da on şubelerinin bulunduğunu söyledikten sonra Dersim Aleviliğinin Hacıbektaş’ta, Çorum, Sivas, Suriye Aleviliğinden farklı olduğunu anlattı. Dersim Alevileri Pagan geleneklerini devam ettiriyorlar. Sabah güneş doğarken ellerini açıp dua etmeleri,  su gözlerinde, büyük ağaçların altlarındaki “Ziyaret” yerlerinde kurban kesmeleri bunun işaretleri.

Burada herkes Alevi ve Zaza olduğunu açıkça söylüyor ama sorum üzerine bunu başka yerlerde söylemekten çekindiklerini de söylediler.  (26 Temmuz 2017)

 Pülümür Irmağı üzerindeki Kuti Deresi’nde ayaklar buz gibi suyun içinde bira içerken. Solda Muzaffer Akın, Zeki Sarıhan, sağda: Hasan Tayhan. Gürdal Çalık.

 

Loading

Leave a Reply